Bugün içinde yaşadığımız toplumun sorunlarını anlayabilmek ve bu sorunların kökenlerini kavrayabilmek için yakın Türkiye tarihi okuması fikriyle yola çıktık.

Düşüncelerimizi ve eylemlerimizi şekillendiren hakim anlatıları sorgulamak istiyoruz. Bu anlatılar hakkında farkındalık kazanmak ve böylece kendimize yeni bir ifade alanı yaratmak için tartışıyoruz, okuyoruz ve biraradayız.

Bizler hem kendi coğrafyamızda hem de dünyada varolan adaletsizliklere karşı sorumluluk duyuyor ve yaşamlarımızı bu bilinçle şekillendirmeye çalışıyoruz. Bu çabamızı paylaşmak ve bizimle benzer kaygıları olan insanlarla birarada olmak istiyoruz.

19 Ekim 2007 Cuma

Kuzey Irak'a Sınır Ötesi Operasyon Ne Demek?

Ahmet İnsel'in Kuzey Irak'a yapılacak muhtemel bir operasyon üzerine düşünceleri;
(Açık Gazete Programı 9/10/2007)

Ömer Madra: Bu sabah gazetelere bakıldığı zaman ya da televizyon kanallarına baktığımız zaman son derece karanlık tablolarla karşı karşıyayız. Üzülmenin ötesinde, sağduyulu bir şekilde yapılması gerekenlerin tartışılması gerekirken, herkes müthiş bir linguistik yaklaşım içinde. Hatta bazı gazeteler logolarını karartmışlar.

AH: Çözüme dair giden rasyonel yolun tıkaması ihtimalini de getiren bir söylem şekli.

Ömer Madra: Bu sabah gazetelere bakıldığı zaman ya da televizyon kanallarına baktığımız zaman son derece karanlık tablolarla karşı karşıyayız. Üzülmenin ötesinde, sağduyulu bir şekilde yapılması gerekenlerin tartışılması gerekirken, herkes müthiş bir linguistik yaklaşım içinde. Hatta bazı gazeteler logolarını karartmışlar.

AH: Çözüme dair giden rasyonel yolun tıkaması ihtimalini de getiren bir söylem şekli.

ÖM: Biraz bundan da bahsedip ondan sonra referandum konusuna geçebiliriz.

Aİ: 15 askerin öldürülmesinin ardından böyle bir duygu patlaması olması doğal ve bunun ifade edilmesi de sağlıklı. Bunun ifade edilmemesi bir kin halinde biriktirilmesi daha tehlikelidir uzun vadede. Ben psikolog değilim ama toplumsal psikolojide de okuduğum, bildiğim kadarıyla yas tutmasını bilmek de önemlidir ve yasın da gereği yapılmalıdır. O yüzden, dün ve bugün gazetelerdeki bu büyük duygu patlamasının bazen çok aşırıya vardığı düşünülebilir, ama bunun eleştirilmesi doğru değil, çünkü sonuç olarak 15 tane askerlik görevini ifa eden, TC yurttaşı öldü. Görev başında öldükleri için de bunlar şehittirler. Türk dilinde, polis memuru da olsa, devlet memuru olsa, asker de olsa görev başında öldükleri için şehit denir bunlara. Nitekim Hasip Kaplan ve DTP milletvekili Sarıtaş da aynı tabiri kullandılar. Konumlarından hareket ederek değerlendirmememiz lazım. PKK saflarında çarpışan kişiler bir devlet görevlisi değillerdi, dolayısıyla onlara başkaları başka türlü isimler verebilirler, onlar da ölmüşlerdir, onlar için de üzülürüz, insanlar öldüğü için üzülürüz, onları oraya sürükleyenleri lanetleriz, ama burada 15 askerin çatışmada öldüğü bir gündeyiz. Bunu böyle bilelim, bir çatışmada bir günde 15 kişi öldü. Bu, etrafımızda, Irak dışında hiçbir ülkede olan bir şey değil, bunu da açıkça söylememiz lazım. Yakın coğrafyamızda olduğu kadar, uzak coğrafyamızda da olan bir şey değil. Bu, kabul edilebilir, sürdürülebilir, üzeri örtülebilir bir şey değil, yaşanan üzüntünün, kederin akıl yoluyla bastırılabileceği bir durum değil. Bunun boşalması, ifade edilmesi lazım. Bunun arkasından, benim en çok dikkat çekmek istediğim konu, durumun vahametini dikkate alan bir yaklaşımla bu durumun nedenlerini ortadan kaldırmak için akıl yolu ile karar almak. Üzüntünün ifadesinde akıl kullanılmaz, duygu kullanılır, ama o üzüntüye neden olan sorunların çözümünde, duyguyla değil akılla yaklaşmak gerekir. Ancak biz, duygularımızın aklımıza emrettiği, hakim olduğu, esir aldığı bir yapıdayız. Geçen haftaki programımızda toplam ölen asker, astsubay ve PKK militanı bilançosunu verdik korkunç bir rakamdı. Bu rakamın üzerinden bir hafta sonra, çok daha ağır bir gidişata işaret eden bir durum çıkıyor ortaya.

Ölenlerin yası tutulmalıdır, bu yas herkesin kendi geleneğine göre tutulmalıdır, burada hiçbir şekilde o yasın tutulmasını engelleyecek, “gözyaşınızı saklayın, duygularınızı saklayın, bastırın” gibi bir öğüt vermeye kimsenin yetkisi yoktur, ama yas bittikten sonra da akıl duyguya hakim olmalıdır. Biz yas tutulmasından ziyade, yastan sonra aklın devreye girmesi noktasında yıllardan beri yetersiz kalıyoruz. İş sadece dövünmekle, “öç alacağız” demekle, “kökünü kurutacağız” demekle çözülmeyecek bir noktaya geldi. CHP milletvekillerinin, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayanların aidiyet bağlarının zayıfladığı ile ilgili raporu yeni değil, bunu daha önceden de biliyorduk, başka çeşitli raporlardan da biliyorduk ama bunu CHP’nin söylemesi çok önemli. Zaten en önemli göstergelerden bir tanesi CHP’nin orada ortadan kalkmış olması. CHP’nin doğu ve güneydoğuda parti olarak varlığını yitirmiş olması, bölgede aidiyet bağlarının zayıfladığının önemli bir göstergesidir. Türkiye’nin önemli bir partisi orada yok artık. CHP’nin bu aidiyet bağlarının kopmasını tespit etmenin ötesinde bu konudaki sorumluluğunu da ortaya koyması gerekir.

ÖM: Burada benim de açılışta söylemek istediğim, gazete ve televizyonların yaklaşımının, kalbe düşen ateşin ötesinde, soğukkanlılığın kaybedilmesine yol açması kaygısıydı.

Aİ: Tabii anlıyorum, ama sol 1990’larda hatalar yaptı, o hatalardan bir tanesi de, Türkiye’de çatışmalarda ölen emniyet güçlerinin ve bu olayın küçümsenmesiydi. Türkiye’de çatışmalarda ölen, durakta beklerken yaylım ateşine maruz kalıp da ölen bir polis, sokakta karşıdan karşıya geçerken arabanın çiğnediği bir insan konumunda değildir. O orada polis olduğu için öldürülmüş bir kişidir, bu kabul edilemez. Hiçbir şey kabul edilemez tabii, ama diğerinde toplumsal yaşamın talihsizlikleri dediğimiz kazalar oluyor ve bunlarla mücadele etmeye çalışıyoruz iyi kötü, ama bu başka, bu bir kaza değil. Bunların hiçbiri kaza değil, bu ölenlerin hiçbiri kazada ölmediler, hiçbiri hastalıktan ölmediler, hiçbiri kendilerinin değiştirebilecekleri bir hayat düzeni içinde ölmediler –askerlerden bahsediyorum- çoğu da askerlik görevini yapmakla mükellef kişilerdi ve bir görevi yerine getirirken öldüler. Sadece onlar ölmedi tabii, geçen hafta Beytüşşebap’taki saldırı ile ilgili olarak, Meclis komisyon başkanı Zafer Üskül, yaptığı değerlendirmede “tam olarak kimin yaptığını bilemiyoruz” dedi, “PKK’lılar olduğu iddia ediliyor” dedi. PKK kaynakları son olarak “gerilla kıyafetinde Jitem birlikleri veya milisler bölgede dolaşıyorlar ve PKK’ya atfen eylemler yapıyorlar” diye doğru veya yanlış bir karşı bilgi kampanyası başlattı. Artık, at izinin it izine iyice karıştığı, tamamen dumanlı bir havadayız, ama bu son çatışmada ölen kişilerin kim tarafından öldürüldüğünde dair bir şüphe yok tabii, bunlar PKK ile çatışmada öldüler ve PKK’nın örgütü HPG bunu bütünüyle üstlenmiş durumda, hatta başka çatışmalarda ölen insanların da sayısını veriyor. Genelkurmay bunları doğrulamadığı için, şimdilik dezenformasyon olması ihtimali çok yüksek. Bir savaş yaşıyoruz, deklarasyonlarıyla, tavırlarıyla, ölüleriyle, yaralılarıyla bir savaş yaşıyoruz. Savaş yaşıyorsak eğer, ya bu savaşa devam etme kararını söylesinler ve biz savaş yaşadığımızı bilelim ve ona göre Türkiye’nin geleceğini düşünelim, ya da “bu bir savaş değildir ve bunun çözümü savaş olmadan vardır” diyelim ve öyleyse bunun gereklerini yerine getirelim. Bu sadece TSK’ya veya emniyet güçlerine yapılmış bir çağrı değildir, bütün Türkiye’deki Kürtlere yapılmış bir çağrıdır. Savaş tek taraflı bitirilmez. Bir konferansta Ahmet Türk, “PKK silah bırakmak istiyor ama silahı nereye bırakacağını bilemiyor” diye ifade etmişti Bilgi Üniversitesi Kürt Konferansı’nda, o zaman, “silahı eline alan nereye bırakacağını da bilir, başkasından bırakacağı yerin gösterilmesini istemez” demiştim. Silahı eline alanın onu nereye bırakacağını da bilmesi gerekir, yoksa çok büyük bir sorumsuzlukla silah almış demektir.

ÖM: Bu “Irak’a harekat dahil her ihtimal masada” şeklinde ortaya konan bir denklem de değil bunun tabii çok...

Aİ: Büyük ihtimalle PKK’nın Irak’a müdahale için Türk ordusuna provokasyon yaptığını düşünebiliriz. Bunu 6 ay önce konuşmuştuk, Türk ordusunun Irak’a müdahale etmesi bir çok açıdan PKK’nın elini güçlendirecektir. Birincisi, Kürtler nezdinde, onların tabiri ile Güney Kürdistan’ın Türk işgaline karşı müdafaasında ilk siperde çalışan askeri güç sıfatını elde edecektir. Diğer taraftan Talabani ve Barzani ile, özellikle rekabet halinde olduğu Barzani ile ister istemez bir dayanışma içinde olacaktır . ABD’nin Türkiye’nin müdahalesine karşı çıkacağını tahmin ettiği için ABD ile Türkiye arasında ikinci bir ihtilaf konusu yaratmakla kendisine bir hareket alanı sağlayacaktır. Bunlar PKK açısından bir çıkış noktasıdır. Diğer taraftan da sürekli olarak Öcalan’ın zehirlenmesi, tecridi, ölüme bırakılması konusunda da bir mobilizasyon var. Geçtiğimiz 8 Ekim tarihi itibariyle yeniden lanse edildi. Bunlar dalga dalga gelecektir, bu arada tabii DTP milletvekillerinin gerçekten işlerinin çok zor olduğunu teslim etmemiz gerekir.

ÖM: DTP Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş’ın da hiçbir siyasi amacın bir damla kandan daha değerli olmadığını belirtmesi ve akan kana karşı nihai sonuç almak üzere siyasetçilerle el ele vermeye çağırmasından da bahsetmeliyiz.

Aİ: Aynı çağrının daha açığını Kars’ta Mahmut Alınak yaptı. Mahmut Alınak DEP İl Başkanı ve Kars bağımsız adaydı. Mahmut Alınak da Demirtaş’ın çağrısına benzer, hatta daha belirgin bir çağrı yaptı, bunu da hatırlatmak lazım. Hasip Kaplan da terörle mücadeleden bahsetti.

ÖM: Bu sınır ötesi operasyon ya da Kuzey Irak’ın işgali, ya da istilası, ne dersek diyelim, olabilecek en vahim sonuçlara yol açacak gibi görünüyor. Senin de ortaya koyduğun gibi, esas itibariyle PKK gibi bu çatışmadan beslenmesi beklenen grupların işine yarayacak sadece.

Aİ: Kuzey Irak’a çok girdik çıktık, 27 kere olduğunu hesaplamıştı zamanında Baskın Oran, tabii girmek çıkmakla sonuç alınacak bir şey değil, Kuzey Irak’a girip orada sonuç alana kadar kalmak yıllar sürer. Çünkü Kuzey Irak istikrarlı bir ülke değil, Irak istikrarlı bir ülke değil, istikrarsız bir ülkede girdiğiniz yer, yarattığınız boşluk, ondan sonra çekilmenizi mümkün kılmaz, Amerika’nın şu anda Irak’taki durumu gibidir. Çekilmenizi mümkün kılmadığı için niçin girdiğiniz zaman içinde unutulur ve dünya kamuoyu nezdinde işgalci güç konumuna düşersiniz.

ÖM: Bir Kıbrıs durumu ortaya çıkabilir.

Aİ: Aynen. Haklı da olabilirsiniz, sıcak takip uluslararası hukuk açısından haksız bir şey değildir, bazen sıcak takip anlaşmalar çerçevesinde olabilir. Ama sıcak takip çerçevesinde girip sorunu bir günde çözemeyeceğiniz için kalmanız gerekir ve yarattığınız boşluğu sadece sizin doldurmanız mümkün olur. İstikrarlı bir ülkeden çıkmak mümkündür, istikrarsız bir ülkeden çıkamazsınız, çıkarsanız bıraktığınızdan, girdiğinizden daha kötü bir manzara ve sonuçla karşı karşıya kalarak çıkarsınız ve zaman içinde siz sadece işgalci vasfınızla tanınırsınız. Niçin orada olduğunuz unutulur.

ÖM: ABD gibi dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücü bile Irak’tan çıkamıyor filan deniyor ama bu da...

Aİ: Amerika’nın çıkmak istemediğinden emin değiliz bütünüyle, ama çıkmak istiyorsa da çıkamayacak durumda olduğunu biliyoruz. Velev ki Demokratlar geldi, öyle bir niyetlerinin olduğunu zannetmiyorum, ama diyelim ki Demokratlar, “artık tamam yeter, çıkalım” dediler, çıkamazlar veya çıkarlarsa orada ortalık kan gölüne döner, zaten kan gölü, ama daha da fazla olur, ırmak olur.

Hakikaten böyle bir işe girmek Kıbrıs’taki durumumuz gibi sonuçlanır, biz Kıbrıs’ı almak üzere bir operasyon yapmadık ama sonunda Kıbrıs’ı fiili ilhak noktasına geldik.

ÖM: Sonuçta böyle gerçek bir açmazı da içeriyor, dolayısıyla geniş çaplı, objektif ve sağduyulu düşünmekten başka yapacak bir şey yok.

Aİ: Ama ölüler varken sağduyulu düşünülmez, onu da kabul edelim, ölüm kapımızda iken sağduyulu düşünülmez; bunu insanlardan beklemek de hakikaten insanca değil. Dolayısıyla sadece şu çağrıyı yapabiliriz, eğer daha vahim, daha ağır, daha geri dönüşü olmayan noktalara gelinmesi istenmiyorsa, ellerinde yasa dışı biçimde silah tutanların silahları bırakması lazım. “Karşılıklı silah bırakmak” gibi saçma sapan laflar ediliyor, TC devleti içinde elinde silahla dağa çıkanla, elinde silah tutma yetkisi olan güç arasında karşılıklı silah bırakma çağrısı gibi saçma sapan şeyleri dile getirmek cehaletten daha da vahim bir şeydir.

ÖM: Referandumu da konuşalım diyorduk ama...

Aİ: Onu maalesef konuşamayacağız, ama büyük bir açmaz bizi bekliyor, dün Komisyon’da görüşüldü, değişiklik önergesi onaylandı, yarın meclise girecek. Bu iş artık vodvilden de öte bir duruma dönüştü. Şu anda bu seçim bu referandum bir siyasi literatüre bir referandum komedisi olarak geçecektir.

ÖM: Evet, bir farsa dönüştü bu.

Aİ: Evet bir farstır bu, “Şakadan halkoylaması mı?” diye yazmıştım 9 Eylül’de Radikal’deki yazımda. Sahiden şaka gibi bir şey.

ÖM: Bu da AKP kurmaylarının bir politik manevranın sonucunda kendi kendini içine düşürmüş olduğu bir durum olarak görülebilir belki.

Aİ: Fakat, Tayyip Erdoğan’ın kendini bu manevra içine sokan kurmaylarından da hesap sorması beklenir. Bu acemiliğin, bu beceriksizliğin, bu hukuki bilgisizliğin hesabını sormalı, çünkü Tayyip Erdoğan bunu önerecek durumda değil, bilmediğinden değil, ama bunu başkaları yapar. Bir yönetici her şeyi kendisi yapmaz ama kendisiyle beraber çalışanların yetkinliğinden sorumludur. Böyle bir cehalet ve beceriksizlik unsurunu ülkenin gündemine getirip kendi partisini rezil eden insanlardan hesap sorulmuyorsa, Anayasa Komisyonu Başkanı’ndan hesap sorulmuyorsa o zaman hakikaten “bu partide bir yönetim zaafı var” dememiz lazım. Ömer Laçiner yıllardan beri söyler, “AKP yönetiminin en kötü tarafı, en zayıf tarafı kriz anını yönetme becerisidir” diye, ben bu tespite katılıyorum. Kriz anlarında AKP yönetimi panikliyor ve aklıselimini kaybediyor. Bu referandumu böyle, sadece tepkili, alelacele, yangından mal kaçırır gibi gündeme getirmeleri ve ondan sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranmaları düşündürüyor insanı. Bu zihniyet anayasayı baştan başa değiştirecekse eğer, orada ne hatalar yapacaklar diye insan dehşetle bekliyor bu durumda.

ÖM: Bunu tekrar konuşmamız gerekiyor.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sie sind nicht recht. Es ich kann beweisen. Schreiben Sie mir in PM, wir werden besprechen. cialis levitra ohne rezept [url=http//t7-isis.org]levitra 20mg nebenwirkungen[/url]