Bugün içinde yaşadığımız toplumun sorunlarını anlayabilmek ve bu sorunların kökenlerini kavrayabilmek için yakın Türkiye tarihi okuması fikriyle yola çıktık.

Düşüncelerimizi ve eylemlerimizi şekillendiren hakim anlatıları sorgulamak istiyoruz. Bu anlatılar hakkında farkındalık kazanmak ve böylece kendimize yeni bir ifade alanı yaratmak için tartışıyoruz, okuyoruz ve biraradayız.

Bizler hem kendi coğrafyamızda hem de dünyada varolan adaletsizliklere karşı sorumluluk duyuyor ve yaşamlarımızı bu bilinçle şekillendirmeye çalışıyoruz. Bu çabamızı paylaşmak ve bizimle benzer kaygıları olan insanlarla birarada olmak istiyoruz.

28 Kasım 2007 Çarşamba

Filistin, Hamas ve El Fetih Üzerine

Ömer Madra: Bugün, hazır Peres de burada iken ve parlamentoda konuşma yapacak iken, biraz Ortadoğu sorunundan Gazze Şeridi’nden bahsedelim.

Ahmet İnsel: Hem Mahmut Abbas hem de Peres buradalar.

ÖM: Evet. Yaser Arafat’ın ölüm yıldönümündeki gösteride son rakamlara göre 9 kişinin öldüğü söyleniyor, 100’den fazla da yaralı var.


Aİ: Bu gösterilerin arka planını biraz ele almak lazım; bu üçüncü yılı Yaser Arafat’ın ölümünün, El Fetih, yani Yaser Arafat’ın örgütü, Gazze Şeridi’nde taraftarlarının katıldığı bir Yaser Arafat’ı anma gösterisi düzenledi. Aslında Yaser Arafat’ı anmak için sadece Gazze Şeridi’nde gösteriler yapılmadı, 3 günlük bir anma günü ilan edilmişti ve Pazar günü Batı Şeria’da, Ramallah’da yapıldı. Burada herhangi bir çatışma olmadı. Anma gününün ikinci günü Gazze Şeridi’nde El Fetih’in düzenlediği gösteriler Yaser Arafat’ı anmanın ötesinde bir anlam taşıyordu. Çünkü hepimizin hatırlayacağı gibi, geçtiğimiz 15 Haziran’dan itibaren çok kanlı çatışmalar sonunda, Hamas El Fetih’i örgüt olarak, militanlarıyla Gazze Şeridi’nden çıkartmıştı, 100’e yakın kişinin ölmesine yol açan çatışmalar yaşanmıştı. O tarihten itibaren de Gazze Şeridi Hamas’ın denetimde artık. Dolayısıyla, Gazze Şeridi’nde El Fetih’in Yaser Arafat anısına böyle bir gösteri yapması tabii ki Yaser Arafat’ı aşan bir anlam taşıyordu, Gazze’de de var olduklarını göstermek için çok önem verdikleri bir gösteriydi ve kendilerinin iddia ettiğine göre, El Fetih’in iddia ettiğine göre, 1 milyona yakın kişi katıldı. Diğer dış gözlemciler, bunun 500 bin civarında olduğunu söylediler, ama bu da çok büyük bir rakam. O bölgedeki en büyük gösterilerden bir tanesiydi. Gösterilerin başlangıcında sakin geçtiği söylenebilir; çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgilere, okuduğum, dinlediğim bilgilere göre sakin geçmiş; fakat Mahmut Abbas konuşması sırasında Hamas’ı çok ağır biçimde eleştirmiş. Hamas’ın işlediği ağır suçlara imada bulunmuş. Kendi tabiri ile, bir darbe yapan Hamas’ı geri adım atmaya, Filistin yönetiminin otoritesini tanımaya ve Batı Şeria ile Gazze arasındaki tek bir yönetim anlayışına geri dönmeye çağırmış. Söylendiğine göre, tam bu sırada -ki çeşitli gözlemciler benzer şeyleri aktarıyorlar-, göstericiler arasından “Şii katiller” sloganları atılmaya başlanmış. “Şii katiller” derken tabii Hamas’ı kastediyorlar, ama bildiğimiz gibi Hamas Şii değildir, yapılan Şii’lik iması Hamas’ın arkasında İran olduğu için. Söylendiğine göre, -bundan sonra rivayet muhtelif-, El Fetih militanları, El Fetih tarafı Hamas’a yakın civardaki kuruluşlardan -bunların hastanede olduğu söyleniyor- ateş açıldığını iddia ediyorlar. Buna karşılık Hamas, El Fetih’in ateş açıp Hamas’ın üzerine yıkmak istediğini iddia ediyor. Anladığım kadarıyla Hamas’lı güvenlik güçlerinin bir saldırısı söz konusu. Büyük ihtimalle göstericilerle çıkan bir yerel çatışma, sınırlı bir çatışma, birdenbire silahların bol olduğu bir yerde karşılıklı çatışmaya dönmüş ve sonuçta 9 ölü var, bunlardan bildiğim kadarıyla bir tanesi Hamas’lı, diğerleri El Fetih’li ve 100’den fazla yaralı var. Bu bir kaç açıdan çok vahim, çünkü bundan bir ay önce Hamas lideri eskiden başbakanlık yapmış olan, yani Filistin yönetimi başbakanlığını yapmış olan Hamas lideri İsmail Haniye, bundan tam 1 ay önce, Ekim başında, “bizim Gazze Şeridi’ndeki denetimimiz geçici bir denetimdir, biz El Fetih’le diyalogu yeniden başlatmaya hazırız ve bunu da özellikle kurban bayramı sonrasında yapacağız” demişti. Fakat ardından Anapolis görüşmeleri gündeme geldi; Kasım sonunda, ABD’de Filistin yönetimiyle İsrail yönetimi arasında, bugün Ankara’da ağırladığımız iki yöneticinin Condeleeza Rice’la beraber yapacakları bir zirve var. Bu toplantıya Hamas katılmayacak. Daha doğrusu tarafların hiçbiri istemiyor, İsrail istemiyor, İsrail istemediği için El Fetih istemiyor ve ABD de istemiyor.

ÖM: Filistin halkı ne istiyor acaba?

Aİ: Onlara hiç fikirlerini sormuyorlar biliyorsun. Daha doğrusu soruyorlar, yalan söylemeyeyim, seçimler yapılıyor, ve son seçimlerden ortaya çıkan sonuç El Fetih’le Hamas’ın güçlerinin ortada olduğu. Aslında görünen en vahim durum, El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmanın bir kan davasına dönüştüğü, bir kardeş kavgasına dönüştüğü. Hamas’la El Fetih taraftarları arasında, din, dil, ırk vs. gibi farklar söz konusu değil, sadece siyasi farklar var. Hamas Müslüman ağırlıklı bir örgüt, El Fetih ise daha ulusal diyebileceğimiz bir örgüt. El Fetih’in içindeki Hıristiyan unsurlar, sosyalist unsurlar halen mevcut, ama El Fetih de ağırlıklı olarak Müslüman bir söylem benimsedi son geçtiğimiz 10 yılda. Vahim olan, bu iki Filistinli gücün, zaman içinde iki ayrı özerk bölge, devletimsi yapıya doğru işi götürmeye başlaması. Şöyle ki; Gazze Şeridi, Hamas’ın yönettiği bir Filistin bölgesi, Batı Şeria da El Fetih’in yönettiği bir Filistin bölgesi. Bunlar zaten küçücük iki bölge, dolayısıyla, bunların üzerinde doğal olarak oluşacak bir İsrail hegemonyası sözkonusu.

ÖM: Korkunç da bir baskı var, İsrail hükümeti mesela “Kassam, Hamas’ın silahlı kolu, roketleri attığı için ben de elektriği kesmeyi düşünüyorum ve çok ağır baskı yapıyorum” diyor.

Aİ: Gazze Şeridi için.

ÖM: Evet. Fakat Haaretz’de İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin yazdığına göre, , bu roketler aslında İsrail’in Gazze’deki sivillere yaptığı saldırılar sonucunda oluyormuş.

Aİ: Genellikle öyle bir ilişki var, yani durduk yerde roket atılmıyor, İsrail’in Gazze’deki sivillere, onlar Hamas militanı olduğu, ‘terör örgütü’ üyesi oldukları için yaptığı saldırılar sonucunda oluyor genellikle bunlar. Yalnız şunu belirtmek lazım, İsrailliler her seferinde yaptıkları operasyonlarda insan öldürüyorlar, buna karşılık Hamas’lıların yolladığı füzeler, bildiğim kadarıyla, gürültü ve korku yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Tabii ki insanlar ölmüyor diye üzülmüyorum, durumu, aradaki farkı anlatmak için söylüyorum.

ÖM: “Filistin halkının da artık Hamas’tan kurtulması için baskı yapıyoruz” gibi bir söylem var ki, bu en inanılmaz olanı.

Aİ: Biliyorsunuz ki, İsrail Hamas’ı ilk başta El Fetih’e karşı güç olarak desteklemişti.

ÖM: Aynen öyle. Mesela Johann Hari de bir yazı yazmış; “Ariel Şaron ve Ehud Olmert’i seçti diye, İsrail’i cezalandırmak için bir politika uygulasa Filistinliler, acaba İsrailliler bunu kabul eder mi yoksa büsbütün teröre mi dönerler intikam için?” diye soruyorlar.

Aİ: Tabii Bati Şeria ve Gazze’nin ayrılması olasılığı -coğrafi olarak da arada bir bağlantı olmadığı için- giderek artıyor. El Fetih’in Gazze Şeridi’nde elbette sempatizanları var, fakat Gazze Şeridi’nde Hamas yönetimi bütünüyle hakim ve El Fetih’i resmen kovdu Gazze Şeridi’nden. Buna karşılık, son bir kaç aydan beri Cuma namazlarında El Fetih militanları ve sempatizanları Gazze Şeridi’nde gösteriler yapmaya devam ediyorlar. Küçük, daha çok silahlı olmayan çatışmalar yaşanıyordu zaten, bunu da unutmamak lazım, bu ilk çatışma değil, her Cuma namazından sonra yaşanıyordu. Hamas Batı Şeria’yı da kontrol altına alma iddiasında. Yani, “ben Gazze’yi aldım Batı Şeria da sizin olsun” demiyor. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilmiyorum, ama çatışmaların Batı Şeria’ya da sıçraması ihtimali var. Batı Şeria’da Hamas azınlıkta, ama azınlıkta olmasına rağmen, Mahmut Abbas, aylardan beri Batı Şeria’daki Hamas militanlarını tutukluyor, Hamas örgütlerini sürekli kapattırıyor ve Hamas’a yakın imamları Gazze’ye sürüyor. Yani El Fetih, aynı zamanda Batı Şeria’da bir temizlik operasyonunu da devam ettiriyor. Burada çok ciddi ve kanlı hesaplaşma var ve bu hesaplaşmanın en tehlikeli sonucu, Filistinliler arasında, El Fetih ve Hamas taraftarları arasında, bir daha yan yana gelmeyecekleri bir kan davasının başlamış olması. Bundan kim yararlanır?

ÖM: İsrail kârlı çıkacağını düşünüyor olabilir, ama emin değilim doğrusu bu dünyada, bu gibi hesaplaşmaların sonucu nereye götürür bölgeyi?

Aİ: Kısa vadede eli güçleniyor, ama aynı zamanda bölgenin daha da fazla bir barut fıçısı haline gelmesine katkıda bulunuyor. Unutmayalım; bazı gözlemcilerin söylediği bir şey var, burada da bir kaç kere tekrarlamıştık başka vesilelerle, İsrail’in politikalarından bir tanesi - İsrail devletini yönetenlerin bir kaç farklı politikaları var- Ortadoğu’da etnik temelli küçük devletler oluşturmak ve bunların oluşmasına destek vermek; bu sayede bir taşla iki kuş vurmak. Nedir bu iki kuş? Birincisi Ortadoğu’da sadece etnik, dini temelli devletlerin varolabileceği inancını yerleştirip, İsrail’i bir istisna olmaktan çıkarmak. İkincisi ise aralarında düşmanlık, ya da soğukluk olan küçük küçük devletlerle daha kolay başa çıkabilmek. Bunu Lübnan’da yapmak istediğini bazı Lübnanlı gözlemciler yıllardan beri dile getiriyorlar, bugünkü Lübnan topraklarında 3-4 ayrı devlet kurmak, bir Alevi devleti kurmak, bir Dürzi devleti kurmak, bir Hıristiyan devleti kurmak, bir Şii devleti kurmak gibi. Benzer bir olgu şu anda Irak’ta yürürlükte; Kürt, Sünni ve Şii devletleri olarak Irak’ın 3 devlete bölünmesi söz konusu. İleride Suudi Arabistan için böyle bir projenin olabileceğinden bahsediyorlar. Unutmayalım Suudi Arabistan’da çok ciddi bir Şii nüfus var.

ÖM: Üstelik de petrol bölgelerinin bulunduğu yerlerde hakimler.

Aİ: Gazze Şeridi’yle Batı Şeria’nın ayrı devletimsi yapılara dönüşmesi de bunun bir parçası olabilir. Mahmut Abbas, iki sene önce yaptığı bir konuşmada, Lübnan’la beraber Filistin’in de benzer bir stratejinin parçası olduğunu ima etmişti. Ama bunu engellemek için yapılan girişimler sonuç vermedi. 8 Şubat 2007’de Hamas ve El Fetih anlaşmışlardı hatırlayacağınız gibi ve 14 Mart 2007’de de bir ulusal birlik hükümeti kurulmuştu. Bu birlik hükümeti 3 ay yaşayabildi, yani Hamas ve El Fetih’in ortak kurdukları bir hükümet ancak 3 ay yaşadı ve 15 Haziran’da Hamas’ın El Fetih’i Gazze Şeridi’nden kovmasıyla sonuçlandı. Bu birlik hükümeti daha uzun yaşayabilir miydi ondan emin değilim, çünkü daha önce tek başına hükümet olan Hamas partisi, İsrail tarafından olduğu gibi, El Fetih tarafından da ambargoya maruz bırakılmış ve gayri meşru ilan edilmişti. Gayri meşru ilan ettikleri bir örgütle, hemen arkasından, bir koalisyonda beraber olmak da çok kolay değildir.

Dolayısıyla, Filistin’de şu anda sadece İsrail-Filistin mücadelesi yok, bir de İsrail-Filistin-El Fetih zımni ittifakı ve Hamas’a karşı bir mücadele söz konusu. Hamas’la El Fetih’in mücadelesi söz konusu. Ortadoğu’da her zaman olduğu gibi, ‘düşmanımın düşmanları dostumdur’ yaklaşımından hareket ederek, 6 ayda bir değişen ittifaklar süreci devam ediyor. Bunun zirve noktasına ulaştığı yer de Lübnan. Lübnan’da şu anda Hıristiyanların oluşturduğu çoğunluk koalisyonun üyesi olan milletvekillerinden bazıları, 21 Eylül’den beri Beyrut’un lüks otellerinden bir tanesinde gönüllü hapis yaşıyorlar öldürülmemek için. Bu partiden 4 milletvekili öldürüldü, 14 Şubat 2005’te Refik Hariri öldürülmüştü hatırlayacaksınız, Refik Hariri’nin yanında bir milletvekili yaralandı ve ardından öldü. Ardından da 4 milletvekili öldü, en sonuncusu da 19 Eylül’de öldürüldü. Bunların kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor, ama şüpheler Suriye’nin desteklediği, Hizbullah’ın bunun arkasında olduğu yönünde veya Suriye kaynaklı olduğu yönünde. Çünkü Lübnan Cumhurbaşkanı Emin Lahud’un görev süresi 24 Kasım’da sona erecek, üç sene önce görev süresi sona erdiğinde Suriye’nin baskılarıyla 3 yıl daha uzatılmıştı görevi. Seçim için parlamentonun 23 Ekim’de toplanması lazımdı, toplanamadı, seçimler 12 Kasım’a atıldı. Şimdi daha da ileri bir tarihe attı meclis başkanı seçimleri. Meclis başkanı Şiilerdendir. Bu milletvekillerinin kendilerini otellere hapsetmeleri, bir kısmının yurt dışına kaçması, geçici olarak da olsa yurt dışına yerleşmesinin tek nedeni daha fazla zayiat verip çoğunluğu kaybetmemek. Durumu düşünebiliyor musunuz?

ÖM: Hakikaten çok acayip.

Aİ: Bu gerginlik ötesi bir şey.

ÖM: Evet, Robert Fisk de buna epey etraflıca değinmeye çalışıyor, bunun bambaşka, benzersiz ve tuhaf bir ortam olduğunu söylüyor.

Aİ: Biz tahayyül edemiyoruz bu ortamı, biz böyle bir şey yaşamadık, bilmiyoruz, bilmeyelim de zaten. Bizim tahayyül edemeyeceğimiz bir dünya bu. Parçalanmanın ne olduğunu Lübnan’a bakarak görmek lazım.

ÖM: Aynen öyle, çok ciddi bir durum var orada.

Aİ: Önümüzdeki günlerde Lübnan’da seçimler olacak. Geçmişte yapılan anlaşmaya göre, meclis başkanlığı Şiilerin, başbakanlık Hıristiyanların, cumhurbaşkanlığı da Sünnilerin tekelinde. Fakat bir türlü anlaşmaya varılamıyor şu aşamada. Artık ne olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

(13 Kasım 2007 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)


Hiç yorum yok: